Gülveren GÜNDOĞLU
Okullar açıldı. Velilerde bir telaş bir telaş… Kendileri okula başlasalar bu kadar heyecanlı olmazlar.
Çocuklar okula başlayacağı zaman, günler öncesinden çarşı pazar geziliyor, en renkli, en gösterişli, en sevimli en cafcaflı ve en çok oyuncağa benzeyen araç-gereçlerden envai çeşit alınıyor. Eskiden okul kıyafetleri bir adet alınırdı. O sene giyilirdi, bir de sonraki yıllarda kullanılırdı. Şimdi bir çocuk için aynı kıyafetten düzineyle alınıyor.
Anasınıfına başlaya bir öğrencinin kitapları defterleri neredeyse boyu kadar yığılıyor. Bu sınıfa giden bir çocuk orada doya doya çocukluğunu yaşamalı. Çünkü bir daha çocuk olmayacak. Bir daha ana sınıfı öğrencisi olarak okula gidemeyecek. Ödevlerden, projelerden, sınavlardan başını kaldırıp bir daha özgürce oyun oynayamayacak. Anasınıfına giden çocuğa harf öğretmek, sayıları kullanarak işlem öğretmek, çocukları daha tam olarak okula başlamadan okuldan soğutuyor. Nesneleri kullanarak basit çıkarma-toplama işlemleri yaptırmak yeterlidir bu sınıfta. Harfleri öğrenen, anasınıfında okumaya başlayan çocuk, birinci sınıfta, yani asıl okuma yazma öğrenme sınıfında, öğretmen diğer öğrencilere okuma-yazma çalışmaları yaparken sıkılıyor. Akranlarıyla beraber bu çalışmalara katılamadığı için kendini dışlanmış hissediyor. Ortak bir çalışma yapıp, arkadaşlarıyla öğrenmenin heyecanını ve sevincini paylaşmaktan mahrum kalıyor. Arkadaşlarının sevincini de paylaşamıyor. Okula karşı ilgisi ve sevgisi azalıyor. Yani daha işin başında okuldan soğuyor. Bu yetmiyormuş gibi bir de anasınıfında çocuklara ödev veriliyor. Hiçbir çocuk evde ödevlerini kendisi yapamıyor. Ana-babalar yapıyor. Bunun da çocuklara hiçbir faydası olmadığı gibi, okulu bir yük, çekilmez bir dert gibi görmelerine sebep oluyor. Bu da çocuğu okuldan soğutan etkenlerden birisidir.
Anasınıfında çocuk sosyal hayatı öğrenmelidir. Arkadaşlarıyla iyi ilişkiler kurmayı öğrenmeli, öz bakım becerilerini öğrenmeli, küçük kaslarını kullanabilme becerisi geliştirmelidir. Paylaşmayı, dayanışmayı ve yardımlaşmayı öğrenmelidir.
Okuma yazmayı öğrenme yılı birinci sınıftır. O sınıfın sonuna kadar en uygun olduğu zamanda okuma yazma öğrenebilir. Çocuğu sıkboğaz etmeye gerek yok. Koşullar uygun olduğu zaman kendiliğinden okumaya geçecektir. Birinci sınıfa başlar başlamaz, daha ilk ayda bile okumaya geçebilir çocuk. Hazır oluş durumuna göre çocuk Ekim ayında da Mayıs ayında da okumaya geçebilir. Birinci sınıfın başından sonuna kadar hepsi normaldir. Çocuk bir an önce okumaya geçsin diye zorlamaya gerek yok. Çocukları yarıştırmaya da gerek yok. Her çocuk özeldir, her çocuk birinciktir, her çocuk kendine özgüdür. Çocukları yatıştırmaya gerek yoktur. Velilerin kendi aralarındaki yarışlarını çocuklar üzerinde yapması doğru değildir. Her çocuğun gelişimi farklıdır. Doğum tarihine göre de değişiklik gösterebilir. Yani aynı yıl içinde, yılın ilk ayında doğan bir çocukla, son ayında doğan çocuk arasında bile gelişim farkı vardır. Bu çocukların hepsi aynı yıl okula başlıyorlar. Bu çocukları yarıştırmaya gerek yoktur. Her çocuk kendi gelişimine uygun şekilde birinci sınıfta okumaya başlayacaktır. Çocuk okumaya başlamadı diye paniğe kapılmaya, pedegoglara koşmaya gerek yoktur. Normal bir çocuk, birinci sınıfta er geç okumaya başlayacaktır. Çocuğun hayatındaki en önemli ve en keyifli olan birinci sınıfı çocuğa zehir etmeyelim. Bırakalım çocuk keyfini çakarak sınıfını geçsin.
Çocukların bir an önce okumaya başlaması için bu kadar acele ediyoruz, sonra da onlara çeşit çeşit cihazlar alarak onların akıllarını kullanmalarına engel oluyoruz. Akıllı tahtalar, tabletler telefonların hesap makineleri geldi. Öğrencilerin beynini paketleyip rafa kaldırdık. Artık beynimize gerek yok diye. Kullanılmayan organ körelir. Beynini kullanmayan çocukların da beyni körelebilir. Bu araçlar çocukların yerine her şeyi düşünüyor. Ama yetişkin oldukları zaman en basit bir toplama için bile hesap makinesinden medet umuyor.
Okuma alışkanlığı diye bir kavram yok zaten. Telefonla oynamayı okuma sayan bir millet olduk. Telefonların efendisi olmak için onca parayı verdik. Sonunda telefonların kölesi olduk. Köle olmak bize hiç yakışmıyor. Telefonun, internetin ve televizyonun yönetimini elimize alalım. Biz onları yönetelim. Onlar bizi yönetmesin.