Menü Kapat

Rukiye Saran Aydın’ın “Beli Bükük ile Mezar Taşı” Kitabı

Muhammed Işık / TYB Ankara Şubesi YK Üyesi

Rukiye Saran Aydın’ın “Beli Bükük ile Mezar Taşı” eseri, 2024 Mart ayında Hece Yayınları’ndan yayımlanan yazarın ilk kitabıdır. Ancak bu kitap, yalnızca bir başlangıç değil, aynı zamanda bir zamanın, bir ömrün ve yılların birikiminin şahitliğiyle şekillenen derin bir tarihi anlatıdır. Kitap, hem bir kadının manevi yolculuğunun izlerini sürerken hem de insan varlığının metafizik bir keşfine çıkıyor. Aydın, yazdığı her öyküyle bir anlamda okura yalnızca hikâyeler değil, insanın yaşamla olan mücadelesinin izlerini de sunuyor.

“Beli Bükük ile Mezar Taşı”, zamanın en eski çağlarından günümüze uzanan bir hat boyunca, varlıkla kurgunun iç içe geçtiği bir dünyayı tasvir eder. Aydın, eserinde her şeyin sembolik bir anlam taşıdığı bir dil kullanıyor; yaşamın ve ölümün birbirine karıştığı, insanların geriye bakarken yalnızca gölgelerinin yansımasını gördükleri bir metafizik alan oluşturuyor. Kitapta on dokuz öykü bulunuyor ve her bir öykü, farklı bir âlemden, bir başka gövdeden ve düşünce dünyasından izler taşıyor. “Aslımla Ben” adlı ilk öyküsü, insanın manevi yolculuğunun başladığı, karanlıkla aydınlığın, varlıkla yokluğun iç içe geçtiği bir kapıdır. Öykülerde, insanın gölgesi dışında var olan bir şeyin olduğu, her şeyin bir yansıma ve bir arayış olduğu vurgulanır.

Aydın, bu derin fikrî yapıyı zenginleştirmek için sadece insana değil, taşlara, ağaçlara hatta robot süpürgelere bile ses veriyor. Masalın ve efsanenin topraklarına inen yazar, doğanın ve teknolojinin ortak diliyle kurgu oluşturuyor. “Gelin” öyküsünde, başaklar konuşuyor, doğa soluk alıyor ve bir kez daha anlamın peşinden gitme zorunluluğunu hatırlatıyor. Bu sadece bir anlatı değil, bir varoluş biçiminin ve arayışının ifadesidir. Robot süpürgesinin gelinlik giymesi ile doğanın kendi sesini duyurması, anlamın hem maddede hem de manevi dünyada var olduğunun bir göstergesidir.

Her bir öykü, sadece bir hikâye değil, bir düşünce dünyasının yansımasıdır. Aydın, kahramanlarını figürlerden çok fikrî varlıklar olarak tasvir ediyor. Bu öyküler, okurun algılarını keskinleştiriyor, her bir ayrıntıyı görmek, her bir cümlede daha derin bir anlam aramak zorunda bırakıyor. Örneğin “Yeşil Deniz”, bitkilerin, taşların ve metruk yapıların dile geldiği, sessizliğin bile anlam taşıdığı bir öyküdür. Burada, doğanın sesi yalnızca gözle görünenlerle sınırlı değildir. Aynı şekilde “Bir Değişme(me) Masalı”, modern dünyanın çürümüşlüğünden kaçıp doğayla barış içinde yaşamayı mümkün kılan bir masalı anlatıyor. Üç kardeşin masumiyetini kelebeklerin ezgileriyle anlatırken, insanın doğayla uyum içinde var olabileceği bir dünyanın hayalini kuruyor.

Kitapta, çağın eleştirisi de yapılıyor. “Çıkmaz Cadde” adlı öykü, hız çağının çelişkilerini gözler önüne seriyor. Otobüs yolculuğunda, sadece yolda değil, aynı zamanda manevi bir yolculuk başlıyor. Aydın, bu yolculukları, birer düşünceyi taşıyan, varoluşun anlamını sorgulayan bir keşfe dönüştürüyor. “Yangından Kaçarken” ise kaybın derin izlerini sürüyor, bir yangının ardından insanın yeniden var olma arzusunu işliyor. Burada kayıp, sadece fiziki bir mekânda değil, zamanın her diliminde hissedilen bir boşluk, bir eksikliktir.

Rukiye Saran Aydın’ın bu ilk kitabı, okuru yalnızca birer gözlemci değil, birer yolcu yapıyor. Her bir öyküsü adeta hayatla bir hesaplaşmadır ve bu hesaplaşmanın sonunda insan, kendi öyküsünü, hayatın hikâyesini buluyor. Beli Bükük ile Mezar Taşı’ kitabının her öyküsünde bir arayışın izleri sürülürken, insanın varlık mücadelesi de okura sesleniyor. Bu kitap, yalnızca bir öykü koleksiyonu değil, bir fikrî yolculuktur.