GÖKHAN ÖZCAN-YENİŞAFAK
Yaşarken hep hayatımızda bir şeylerin eksik olduğu duygusuyla beraberiz. Kime sorsanız size uzunca bir eksikler listesi verebilir. Bunların başında muhtemelen ‘mutluluk’ gelecektir. Gerçekten de günümüzde kendini mutlu hisseden çok az insan var. Öyle hissedenlerin bir kısmı da mutluluk pazarlayan portatif zamane bilgeleri zaten…
Hayatında mutluluğu eksik gören insanlara mutluluktan ne anladıklarını sorsak yine muhtemelen bir başka uzun liste ortaya çıkacaktır. O listeye dikkatli bir nazarla bakarsak, zamanımızın birçok insanının mutlulukla maddi imkanlar arasında sıkı bir irtibat kurduğunu göreceğiz. Bugün birçoğumuz, halihazırda olmayan birtakım maddi imkanların olması halinde kendimizi çok daha mutlu hissedeceğimize inanıyoruz. ‘İmkanlar’ dediğimiz şey kişilerin durumlarıyla daralıp genişleyebiliyor elbette. Birçok şeye zaten sahip olan zengin biri için olmayan şey bunun daha fazlası… Doyma noktası olmamaktan kaynaklanan neredeyse soyut bir beklenti… Pek az şeye sahip olanlar içinse zengin olanın zaten sahip olduğu her şey; iyi bir gelir, lüks bir ev, son moda bir otomobil, yat, kat vesaire…
Fazlasıyla maddi bir mantıkla kurgulanan şu tablodan bile mutluluk hissini oluşturan saiklerin maddi olmayan çıkış noktaları olduğunu görebiliyoruz. Kişi hayatında neyin eksik olduğunu başkalarının hayatına bakarak üstüne giydiğini, ticari tetikleyicilerin içine karıştığı hayat standardı kalıplarından devralarak kişiselleştirdiğini görüyoruz. Toplumda birilerinin rahatça sahip olduğu şeylerin, ona sahip olmayanları da acıktırması bir yere kadar normal kabul edilebilir. Ancak en azından karnını doyurup geçimini sağlayabilen insanların bir ömür boyu ‘zenginlerin sahip oldukları şeyler’ için hayıflanmasına, elindekilerin kendisine sağlayabileceği mutluluk imkanlarını hiçe saymasına değer mi, orası tartışılır.
Bu satırları okuyan birçok insan söylediklerimi bir haksızlık olarak görebilir. İlk bakışta haklılar… Neden bazı insanlar hemen her şeye sahipken, diğerleri de sahip olmak istemesin! Ancak dünyanın imkanlarının herkesin zenginlerin standartlarında yaşamasına izin vermediğini hatırlayalım. Bazılarımız zengin, bazılarımız daha az zengin, kimimiz orta halli, kimimiz yoksul, kimimiz açlık sınırında olacağız. İnsanlık tarihi boyunca hep böyle olmuş bu! Ayrıca parayla her zaman saadet de olmuyor; mutsuz zenginler ve kendi halinde mutlu yaşayan insanlar da bir vakıa…
Mesele galiba şurada düğümleniyor: Mutluluk beklentisi maddi imkanlarla ulaşılabilir unsurlar üzerinden tanımlanıp (ki küresel ticaretin de en önemli gereği bu şu anda) standarda bağlandığında maddi olmayan bütün mutluluk ihtimalleri gözden düşürülmüş oluyor. Küçük şeylerden mutlu olma imkanları dahi fevkalade tüccarlaşmış zamane ‘bilge’lerinin faturalandırmasıyla aynı piyasaya dahil ediliyor.