Menü Kapat

Kuraklık Riski Kapıda

Sezgin ERÖZBAĞ / TYB Ankara Şubesi Denetim Kurulu Üyesi

Yerkürede su dağılımının tüm ülkeler için dengeli olmadığı bilinen bir gerçek. Özellikle iklim değişikliğinin etkisiyle kuraklıkların şiddetinin arttığı, gün geçtikçe daha fazla insanın bu afetten etkilendiği görülmektedir.

Belki ülke olarak şu an çok fazla hissetmiyor olabiliriz ama kuraklık riski bizim de kapımızda.

Nitekim geçmiş yıllarda bununla defalarca yüzleştik.

Türkiye’de kuraklık; tabii afetler içerisinde doğrudan veya dolaylı olarak en fazla alanı etkileyebilen, ekonomik anlamda çok ciddi kayıplara yol açabilen bir afet olup, her yıl ülkemizin farklı bölgelerinde etkisini göstermektedir.

Kuraklığı; yağışların, kaydedilen normal seviyelerinin önemli ölçüde altına düşmesi sonucu, arazi ve su kaynaklarının olumsuz etkilenmesine ve hidrolojik dengenin bozulmasına sebep olan bir olay olarak tanımlayabiliriz.

Kuraklık çeşitleri genel olarak aşağıda yer aldığı şekildedir:

  • Meteorolojik kuraklık: Yağışın belli bir dönem için ortalamaların altına düşmesidir.
  • Tarımsal kuraklık: Bitkinin ihtiyacını karşılayacak suyun toprakta bulunmamasıdır.
  • Hidrolojik kuraklık: Uzun süren yağışsızlıktan sonra yeraltı suları, kaynaklar, yüzeysel akış, toprak neminin etkilenmesidir.

Her üç kuraklığın yaşanması insan, hayvan, bitki, mahsul vs. tüm canlıları ve yaşamı olumsuz yönde etkilemektedir.

Kuraklığın doğal süreçteki oluşumunun engellenmesi mümkün değildir. Ancak doğru yönetilmesi ile olumsuz etkileri azaltılabilir ve kuraklık sonucunda ortaya çıkması muhtemel problemlere ilişkin önceden gerekli tedbirlerin alınması sağlanabilir.

Bu riske karşı yapılması gerekenleri; su kaynaklarımız için doğal çevre, yeşil alanlar ve ormanlık alanların korunması başta olmak üzere, ağaçlandırma çalışmalarının arttırılması, tarım ve sanayide su tasarrufu için yenilikçi yöntem ve cihazların kullanılması şeklinde sıralayabiliriz.

Bu güne gelecek olursak; şu an ülkemizde yağışlar mevsim normallerinin çok altında olup, başta Ankara olmak üzere bazı büyükşehirlerde barajların doluluk oranı alarm vermektedir.

Gelen haberlere göre birtakım baraj alanlarında “Bu alanda avlanmak, yüzmek ve suya girmek yasaktır” yazısının olduğu, ama suyun olmadığını, balık tutularak geçimin sağlandığı nehirlerde balık tutacak suyun kalmadığını, yer altı sularının çekilerek toprağın göçmesiyle meydana gelen obruk sayılarının giderek arttığını, örneğin Konya Havzası’nda bu sayının 2 bin 500’e ulaştığını öğrenmekteyiz.

Peki, Türkiye’de yetkili organlar bu riskin farkında mı?

Elbette farkında olup, kuraklık yönetim planı devletin resmi raporlarında yer almaktadır. 2017-2023 yılları arasını kapsayan Ulusal Kuraklık Yönetimi Strateji Belgesi ve Eylem Planının hazırlanması gibi.

Ancak bazı konular var ki ötelemeye gelmez. Örneğin Su Yasa Taslağının bir an önce yasalaşmaması gibi.

Nedense konu hala TBMM Genel Kuruluna gelmedi.

Oysa su kaynaklarının sürdürülebilir şekilde korunması, kullanılması, iyileştirilmesi ve geliştirilmesi için;

  • Büyükşehirlerin su ve kanalizasyon idarelerinin tabi oldukları 2560 sayılı İSKİ Kanunu’nun güncellenerek bu idarelerin kurumsal ve idari yapılarının güçlendirilmesi, teknik ve ekonomik sıkıntılarının giderilmesi, su şebekelerindeki kayıpların azaltılması,
  • Kuraklık yönetiminde ki yasal boşlukların giderilmesi, yasal ve kurumsal kapasitelerin geliştirilmesi, koordinasyonun ve işbirliğinin sağlanması,

Konularında acil bir şekilde yasal düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır.