Muhammed IŞIK / TYB Ankara Şubesi YK Üyesi
Eğitimci şair Deniz Garipcan şiirini hem gündelik hayatın hem de evrensel sorunların yansıması olarak görüyor. Şiirinde dilin ritmini, sesini ve imgesini ustalıkla kullanıyor. Şiirleri, okuru hem duygusal hem de düşünsel bir yolculuğa çıkarıyor. Garipcan’ın şiir anlayışı, geleneksel ve modern şiir arasında bir köprü kuruyor. Onun şiirleri, hem Türk şiirinin hem de dünya şiirinin değerli bir parçasıdır. Bu bağlamda şairin Firuze kitabından bazı şiirleri inceleyeceğim.
“Gönül terennümüne eşlik etti şarkılar / Çarmıha gerildi göz, hançerlendi uykular / Hüznümle birlik olup şahlanırken duygular / Saatin zembereği şaştı seni beklerken!” (Sayfa 11 – Terennüm Şiiri)
Terennüm şiirinde, sevgiliye duyulan özlem, acı ve hayal kırıklığı dile getiriliyor. Şair, gönül terennümüne eşlik eden şarkılarla, gözünün çarmıha gerilmesi ve uykusunun hançerlenmesiyle, hüznünün duygularını şahlandırmasıyla ve saatin zembereğinin şaşmasıyla, bekleyişin verdiği ıstırabı anlatıyor. Şiirin dili, sade ve akıcıdır. Şiirin ahengi, uyak ve ritimle sağlanıyor. Şiirde, ahenkli bir ses yaratmak için ses tekrarları, aliterasyon ve asonans kullanılıyor. Şiirde, imgeler, mecazlar ve sembollerle zengin bir anlam katmanı oluşturuluyor. Şiirde, sevgiliye hitap eden “sen” zamiri, şiire lirik bir özellik katıyor. Şiirde, sevgiliye duyulan aşkın büyüklüğü ve güzelliği vurgulanıyor.
“Kalemin omzuna düşerken başım / Yanağı okşadı, gözdeki yaşım / Sevgi yüreğimde, pırlanta taşım / Hayallerde düğün, vardı bu akşam!” (Sayfa 17 – Bu Akşam Şiiri)
Bu akşam şiiri, Deniz Garipcan’ın duygu ve düşüncelerini lirik bir dille anlattığı bir şiirdir. Şiir, altı kıtadan oluşuyor ve her kıtada dört dörtlük bir ölçü kullanılıyor. Şiirin teması, aşk ve hasrettir. Şair, sevdiği kişiye kavuşamadığı için acı çektiğini, ancak hayallerinde onunla birlikte olduğunu ifade ediyor. Şiirin ana duygusu, hüznün yanında umut ve sevgidir.
Şiirde, akşam vaktinin atmosferi, şairin ruh halini yansıtıyor. Akşam, hem ayrılığın hem de buluşmanın sembolüdür. Şair, akşamın karanlığına bürünmüş dünyayı, sevdiği kişiye ulaşamamanın bir engeli olarak görüyor. Ancak aynı zamanda, akşamın sessizliği ve sakinliği, şairin hayallerine dalmasına ve sevdiği kişiyle ruhen birleşmesine olanak tanıyor. Şiirde, akşamla ilgili çeşitli imgeler kullanılıyor: göğün mavisi, güneş, arz kara perdesi, perdeler, ışıklar, gökyüzü, yıldızlar, yakamoz, yayla dağları, duman, rüzgâr vb. Bu imgeler, hem şairin iç dünyasını hem de dış dünyasını betimliyor.
Şiirde ayrıca, müzikal bir dil kullanılıyor. Şair, eski bir şarkıyı döndürdüğünü söylüyor ve şiirin ritmi ve uyakları da şarkıya benzer bir ses uyumu yaratıyor. Şiirdeki uyak düzeni abab şeklindedir ve kafiye tamdır. Şiirdeki seslerin çoğu da yumuşak ve ince seslerdir (e,i,u). Bu da şiirin melankolik ama zarif bir havasını veriyor.
Şiirdeki dil ise oldukça sade ve anlaşılırdır. Şair, karmaşık sözcükler veya terimler kullanmıyor. Ancak şiirde bazı mecazlar ve semboller de vardır. Örneğin, “hasretler duvardı”, “hüzünler köşe”, “sevgi yüreğimde pırlanta taşım” gibi ifadeler şairin duygularını abartılı bir şekilde anlatıyor. Ayrıca “akreple yelkovan durdu bu akşam” ifadesi ise zamanın durduğunu ve şairin sevdiği kişiyle sonsuzluğa ulaştığını ima ediyor.
“Dedim ki: O Maşuk’un aşkı ile doluyum / Gözlerden gönüllere akan yağmur seliyim / El açtım niyaz ettim, Yüce Hakk’ın kuluyum /Sözümde değil elbet; genimde sevda benim!”
“Kurtuluş mücadelem, Atatürk’ten ilkemde / Şehitler yatağı şu, Türkiyemde ülkemde / Üstümde dalgalanan Ay – Yıldızlı gölgemde / İşte vatan bu bayrak, şanımda sevda benim!” (Sayfa 20 – Canımda Sevda Benim şiiri)
Bu şiir, Deniz Garipcan’ın sevda, vatan ve din gibi temaları işlediği bir eserdir. Şiir, yedi dörtlükten oluşuyor ve her dörtlükte kendi içinde uyaklıdır. Şiirin dili, sade ve akıcıdır. Şiirde, sevda kavramı hem ilahi hem de insani bir boyut kazanıyor. Şair, sevdayı canında, yanında, dününde, kanında, dininde, geninde ve şanında taşıdığını ifade ediyor. Şiirde, sevda ile birlikte anılan isimler ve semboller de şairin kültürel ve tarihsel referanslarını gösteriyor. Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin, Mevlana, Yunus Emre, O Rahman, Kâbe, Atatürk, Ay-Yıldızlı bayrak gibi örnekler şairin sevda anlayışının hem tasavvufi hem de milli bir karakter taşıdığını ortaya koyuyor. Şiirde ayrıca şairin kişisel hayatından da izler bulunuyor. Saçının her telinde, hücremden parmak izim, damarımda dolaşan kalbimde atan sızım gibi ifadeler şairin sevdayı bedeninde hissettiğini gösteriyor. Ardım sıra meleyen körpecik iki kuzum ise şairin çocuklarına duyduğu sevgiyi anlatıyor. Şiirin son dörtlüğünde ise şairin sevda ile mücadele ettiği anlaşılıyor. Kurtuluş mücadelem, Atatürk’ten ilkemde gibi sözler şairin vatanseverliğini vurguluyor. “Saatin zembereği şaştı seni beklerken” ise şairin sevgilisine duyduğu özlemi dile getiriyor.
“Toroslara yaslanmış Akdeniz bakışlı yâr / Pamuktan kucağında, huzurun kokusu var.”
“Gönlümdeki vatanım, ana dedim adına / Çiçekten gelinliği giydirdiğin kadına!”
“Bereket dolu ovan yeşertir gönülleri / Mutfağında, annemin o hünerli elleri.” (Sayfa 84 -Çukurova’ya (Şehrengiz))
Bu şiir, Çukurova’nın güzelliklerini, kültürünü, tarihini ve aşkını anlatan bir Şehrengiz’dir. Deniz Garipcan, Çukurova’ya duyduğu sevgi ve özlemi lirik bir dille ifade ediyor. Şiirde, Çukurova’nın doğal, sosyal ve ekonomik özellikleri, sembolik bir şekilde yansıtılıyor. Örneğin, Seyhan ve Ceyhan nehirleri, bereketin ve yaşamın kaynaklarıdır. Toroslar, yurda siper olan dağlardır. Pamuk, bölgenin en önemli ürünüdür. Taş köprü, geçmişle gelecek arasında bir bağlantıdır. Lokman, şifacı bir hekimdir. Hızır, bolluk ve bereketin sahibidir. Elif ve Karac’oğlan, ünlü halk ozanlarıdır.
Şiirde ayrıca, şairin Çukurova’ya olan aşkı, bir kadına olan aşkla karşılaştırılıyor. Şair, Çukurova’yı “yâr”, “ana”, “kadın”, “kurban”, “yaren” gibi kelimelerle niteliyor. Bu kelimeler, hem sevgi hem de saygı ifade ediyor. Şair, Çukurova’ya olan bağlılığını da vurguluyor. Şiirin sonunda, “Can bedenden çıkınca; o vakit de benimsin!” diyerek, ölümün bile onları ayıramayacağını söylüyor.
Şiirin dili, akıcı ve şiirsel bir Türkçedir. Şair, zengin bir imgeler dünyası yaratıyor. Şiirde, teşbih, mecaz, istiare, kinaye gibi edebi sanatlar kullanılıyor. Örneğin, “Tekirin başı duman” diyerek, Torosların yüksekliğini ve sisli havasını anlatıyor. “Seyhan ile Ceyhan’ın denize düşen yaş” diyerek, nehirlerin akışını gözyaşıyla özdeşleştiriyor.
Deniz Garipcan’ın “Firuze” kitabından seçilen şiirler, şairin duygu ve düşüncelerini estetik bir dille aktarmada ne kadar yetkin olduğunu göstermektedir. Bu seçme şiirler, gündelik yaşamın derinliklerinden evrensel sorunlara, aşktan vatan sevgisine uzanan geniş bir duygu yelpazesini içermektedir. Garipcan’ın şiir anlayışı, geleneği modernle birleştirerek, dilin sesini, ritmini ve imgelerini ustalıkla kullanarak okuyucuyu hem duygusal hem de düşünsel bir yolculuğa çıkarmaktadır. Şairin geleneksel ve modern şiir arasında kurduğu köprü, onun Türk edebiyatını ne kadar çok sevdiğini ve benimsediğini göstermektedir. Firuze kitabı, okuyucuya zengin bir deneyim sunuyor ve her okunduğunda yeni bir keşif vaat eden bir şiir hazinesi gibidir.