Menü Kapat

Akran Zorbalığı

Gülveren GÜNDOĞDU

Eskiden Türkiye’de çok çocuklu aileler vardı. Ben de 6 çocuklu bir ailenin ikinci  kızı olarak dünyaya geldim.

Bizim jenerasyon çocuk sahibi olmaya başladığında “Aile planlaması” diye bir kavram çıkmıştı ortaya. Ben ve benim akranlarımın bir, iki en fazla üç çocuğu oldu.

Şimdi bizlerin çocukları büyüdüler, ana-baba oldular. Hepsinin sadece birer çocuğu var. Çekirdek ailenin tek çocuğu olan o çocuklar da hem anneannelerin tek torunu, hem de babaannelerin tek torunu. Yani üç ailenin bir çocuğu…

Üç ailenin tek evladı olan çocuk, o derece kıymetli ki, her biri bir prens veya prenses. Durum böyle olunca da çocuklar doğdukları günden itibaren ailenin en yetkili yöneticisi oluyor. Eskiden “Ataerkil” aileler vardı, günümüzde ise “Çocukerkil” aileler dönemini yaşıyoruz. Çocuk daha konuşmaya başlamadan evdeki her şey onun isteklerine, arzularına göre ayarlanıyor. Ailedeki herkes çocuğun emir eri gibi davranıyor. Hiçbir şeyi özlemesi, istemesi beklenmeden, “Gak dedikçe et, guk dedikçe süt “  yetiştiriliyor. Egosu hormonlu bir şekilde şişirilen çocuk, biraz büyüyüp okula başlayıncaya kadar, çevresinde bulunan herkesi dizayn etmeye alışmış oluyor.

Okula başladığı zaman evdeki davranışlarını okulda da devam ettirmek istiyor. Veliler okulda öğretmenlere; “Benim çocuğum çok özel, çok zeki, çok mükemmel, çok akıllı, siz de benim çocuğuma özel ilgi gösterin.” diyor. Eskiden bazı veliler de bunu öğretmenden rica edebiliyorlardı, ya da ima ediyorlardı. Şimdi direkt olarak bunun yapılmasını istiyorlar. Her velî kendi çocuğunun ayrıcalıklı olmasını talep ediyor. Çünkü her bir velïnin çocuğu bir dahi. Hiçbiri normal değil, hepsi dahi, hepsi mucit, hepsi olağanüstü yeteneklere sahip. Her bir öğrenci öğretmenden özel ilgi görmek istiyor. Her bir öğrenci kendini sınıfın içindeki diğer çocuklardan daha akıllı, daha zeki, daha becerikli ve daha üstün görüyor. Her bir öğrenci arkadaşlarından ve öğretmenlerinden övgüler duymak, pofpoflanmak,  takdir edilmek istiyor. Başkaları için uygulanan toplumsal kurallardan muaf tutulmayı bekliyor. Arkadaşları ve öğretmenler dâhil okuldaki tüm görevlilerin de  kendisinin emrinde olmasını istiyor. Evde nasıl annesi, babası, büyük annesi, büyük babası, bakıcısı ve bütün büyükler onun emrinde ise okulda da herkes onun emrine amâde olsun istiyor. Her bir çocuk ayrı ayrı bunu isteyince, işte o zaman çatışma başlıyor. En güçlü olanlar, daha naif, daha zayıf ve kurallara bağlı olanlara istediklerini zorla yaptırmaya çalışıyor. Yani “Akran zorbalığı” kendini gösteriyor.

Öğretmen çocukla ilgili bir eksik, bir hata, düzeltilmesi gereken bir durum olduğunu velilere bırakın söylemeyi, ima bile edemez. Hele bir denesin, veliler dünyayı başına yıkarlar.

Tabi ki hepimiz için evlatlarımız dünyadaki en değerli varlıklarımızdır. Benim için böyle olduğundan herkes için de öyle olduğunu düşünüyorum. “Kuzguna Yavrusu Şahin Görünür” atasözümüz de bunu çok güzel açıklamaktadır. Çocuklarımız doğduğundan itibaren onların her davranışı, her gülüşü, her hareketi bize güzel görünür. Bu çok normal bir durumdur. Durum böyle diye gerçekleri görmezden gelmemeliyiz. Çocuğumuzun yaptığı en basit bir şeyi bile abartıp, olağanüstü bir başarı göstermiş gibi gereksiz tezahüratlar yapmamalıyız. Her çocuğun yapabileceği bir davranışı yaptı diyerek abartılardan kaçınmalıyız. Böyle olunca çocuk kendini dünyanın en önemli insanı görmeye başlıyor. Kendisi dünyanın merkezinde, diğer herkes onun için çalışan köleler… Özgüven öyle yüksek ki, “He-Man” gibi “Güç bende artık” diyerek herkese tepeden bakıyor.

Sürekli övülmeye alışan çocuk her normal durumda bile takdir edilmek, övülmek, alkışlanmak ister. Bunu göremediği zaman da bunalıma girer, hırçınlaşır, beğenilen takdir edilen akranlarını kıskanır, onlara düşmanlık besler, kaba davranır veya son zamanlarda sıkça gördüğümüz gibi onlara sözlü veya fiziksel şiddet uygular. Bunu da akran zorbalığı olarak adlandırıyoruz. Hiçbir insan kendi çocuğunun böyle bir şiddete maruz kalmasını istemez.

Çocuklarımızın böyle bir haksızlığa, zorbalığa uğramaması için, onlara kuralları öğretmeliyiz. Kurallara uymanın istisnasız herkesin görevi olduğunu hayatın içinde yaşayarak göstermeliyiz.

Her çocuğun “Çocuk” olduğu için hakları vardır. Çocuklarımıza küçük yaştan başlayarak haklarını öğretiyoruz. Herkesin aynı zamanda görevleri de vardır. “Haklar ve Görevler” kardeştir. Birinin olduğu yerde mutlaka diğeri de vardır, olması da gerekir. Haklarını bilen çocuk, görevlerini de bilmelidir. Kişisel ihtiyaçlarını gidermek, okul araç-gereçlerini toplamak, giyinip soyunmak, giysilerini uygun yerlere yerleştirmek çocuğun görevidir. Okuldaki, eğitim öğretimle ilgili herşey de çocuğun görevidir. Haklarını tepe tepe kullanıp, görevlerini başkalarına havale eden çocuk, bunu gerçekleştiremediği zaman zorbalık yapmaya meyillidir.

Çocuklarımıza, normal insan muamelesi yapmalıyız. Görevlerini yapmalarını sağlamalıyız. Kendisinin sahip olduğu her hakka diğer çocukların da sahip olduğunu iyice belletmeliyiz. Kuralların istisnasız herkes için geçerli olduğunu anlatmalıyız. Okulda herkesin eşit olduğunu bilmesini sağlamalıyız. Kesinlikle ayrıcalık beklememesi gerektiğine ikna etmeliyiz. Okulda yaptığı uygunsuz bir davranışı olursa bunun bedelini kendisinin ödemesi gerektiğini algılamasını sağlamalıyız. Onun yerine büyükler gidip özür dilememelidir.

Kendi çocuğumuza yapılmasını istemediğimiz hiçbir şeyi başkalarının çocuklarına da yaptırmamalıyız. Akran zorbalığının karşısında hep birlikte aklıselimle, kendi çocuklarımıza ayrıcalık beklemeden hep beraber hareket ederek karşı çıkmalıyız.