Hikâye:
MÜZEYYEN
Müzeyyen’in hayalleri, solan gül bahçesinde kaldı…
Bir tas yemeğimiz, mutlu bir hayatımız vardı o günler-de. Tokat’a yaz erken gelmişti. Anam “Camları aç, döşekleri kaldır haydi Müzeyyen, oyalanma” diye seslendi…
Ben hayallere dalar, ne anamı dinler ne ağlayan kardeşime bakardım. Öyle durup kendimi güzel evlerde, güzel kıyafetlerle düşünürdüm. Komşu kızı Ayten beni çağırdıydı da onlarda televizyonda görmüştüm. Öyle uzun kuyruklu bir elbiseyi her hayalimde giyer danslar ederdim. Gün-düzleri anama yardım eder, akşam güneş batınca cam kenarında babamı beklerdim. Babam hep gülerek gelirdi eve. Tüm gün ne yaşadı hiç anlatmaz, umudunu kaybetmezdi. O bazı günler ekmeğin yanına helva aldı mı mutluluk nidaları ile dolardı tek göz oda. Ne daha iyisini bilirdim ne de kötüsünü… Hep böyle geçecek sanırdım ömrüm.
Ortaokuldan sonra okula devam edemedim. Çok hastalandım. “Verem” dendi, “değil” dendi; ne olduğu anlaşılmadan geçti koca kış. Tam “İyi oldum” derken hayallerimin solduğu dönem başladı.
Komşumuz Raziye Teyze vardı, anam pek severdi. Eli- kolu dolu gelirdi bize. Hâlimizi, hatırımızı sorar ve hep beni severdi. Son gelmesinde beni mutfağa gönderip anama bir şeyler söyledi. Döndüğümde anam biraz hüzünlü biraz mutlu baktı bana.
Akşam babamla anam uzun uzun konuştu. Benim bilmediğim, ama benimle ilgili bir şeyler konuşulduğu belliydi. Odaya her girişimde buz kesiyordu suratları.
Sonradan anladım ki Raziye Teyze’nin gelişleri boşa değilmiş; oğlu Âdem’e istemiş beni. Âdem askerden gelmiş, babasının yanında matbaa işine başlamış 25 yaşında bir delikanlı. O zamanlar ben de 13 yaşlarındayım. Anam çok bir şey diyememiş Raziye Teyze’ye. “İyi olur” diye düşünmüş ama ses edememiş. Raziye Teyzelerin evine, zenginliğine hep özenmiş anam, ama dememiş onu da.
Babam “olmaz” demiş, direnmiş, ama Raziye Teyzeler onu da ikna etmişler. “Kız bizim de kızımız, bizde büyür, okula devam eder, oğlanla evlensin yine istediği gibi yaşa-sın.” demişler. Babam da fazla direnememiş. Anamın ses-siz hevesi, Raziye Teyze’nin baskısı derken Müzeyyeni unutmuş herkes ve bu işe tamam denmiş…
Kendimi gelinlik içinde, davul zurna eşliğinde bulduğum güne kadar ağlamalarım, bayılmalarım ve direnmelerim kâr etmedi. O gelinliği giydim, Âdem’in karısı ve Raziye annemin kızı Müzeyyen oldum 14 yaşımda.
Âdem ilk başlarda pek sevmedi beni. Çok konuşmadı benimle, annesi ne derse “tamam” dedi. Böyle devam edecek sandığım hayatım birden kâbusa döndü. Raziye Teyze önce anne sonra düşman oldu bana. Annemi eve sokmaz, beni sokağa çıkarmaz oldu. Böyle çok yıllar geçti. Ama babam, huzurum kaçmasın diye bir şey demedi. Beni görmek için de zorlamadı bu durumu. Anam hatasını anladı, ama geri dönemedi yolundan. Bu arada çocuk Müzeyyen büyüdü ve iki çocuklu bir anne oldu.
“Her şey bitti, ömrüm böyle tükenecek.” dediğim bir gün komşu kızı mutfakta usulca yanıma sokuldu. “Müzeyyen Abla, yarınki düğüne gel mutlaka, ananlar orada olacak, gizliden görecekler seni.” dedi.
İçimde bir heyecan… Çocuk Müzeyyen oldum yeniden; anam, babam ve kardeşlerimi görme umudu doldu içime. Gecem gündüzüme karıştı, sabahı zor ettim. “Raziye ana vazgeçer” diye sesimi çıkarmadım; ne ettiyse o gün “tamam” dedim. Âdem de dâhil, hep beraber düğüne gittik. Gözlerim dolu dolu bakındım etrafa. Neredeydi anam, neredeydi babam?
Bir anda bir gözüm gördü, bir gözüm daha göremeden bayılmışım oracıkta. Anam da yukarıdaki balkonda bayılmış. Salondakiler anlamamışlar; “Ne oldu, neden bayıldı bu kadınlar?” demişler. Sonra oynamaya devam…
Kendime geldiğim anda ağlama krizinden çıkamadım. “Anam” dedim de başka bir şey demedim. Âdem insafa geldi; “Bırak gelsinler ana, yazık Müzeyyen’e, bak kaç yıl oldu anasını babasını göstermedin, ne kötülüğünü gör-dün?” dedi. Raziye ana vicdana geldi ve annemin gelmesini kabullendi. Sonrası bir bayram havası…
Hayaller kuran Müzeyyen’in gül bahçesi soldu. Yıllar geçti, umutlar yeşerdi yüreğinde, ama doymaya yetmedi anasına babasına. Zaman izin vermedi. Kavuşmadan kısa süre sonra önce babası gitti, sonra anası…
Nilay Gökçe Eskitoros